Duyguların Efendisi Olmak
24.08.2021 | Özge Soysal
gembaakademi.com
Duyguların Efendisi Olmak
Birçok kişi zor bir konuşma sırasında ya da güç bir durumda duygularını kontrol edemez.
Duygularımıza yenik düştüğümüz pek çok sahneyi hayatlarımızda çok defa deneyimlemişizdir.
Bir arkadaşım bir keresinde şöyle demişti:
“Galiba bir sorunum var. Çok yakınım olmayan birinin nikah töreninde bile kendimi tutamayıp ağlıyorum.” Yakın bir geçmişte bu tarz bir konuyu benimle paylaşan tanıdığım bir başka kişi de “Ben ağlamıyorum, ama gözlerimin ıslanmasına engel olamıyorum.” dedi.
Bazen duygularımızı hakikaten kontrol edemeyiz, çok heyecanlanırız, o an şiddetle ağlayabiliriz, sinirlenebiliriz, hatta bu yüzden vücudunda lekelerle başı dertte olan bile var.
Duygularımızın bazı fizyolojik rahatsızlıklara sebebiyet verdiğini biliyorsunuzdur. Açıkçası bunu ben de beş altı sene öncesine kadar çok da farkında değildim. Yani yeni öğrendim sayılır. Bu bilgi bana kesinlikle şaşırtıcı ve faydalı geldi. Çünkü artık daha farkındalıklıyım ve duygularımı daha kontrol altına almaya çalışıyorum. Bu sayede örneğin yaşadığım bir hastalığı üzerime yapıştırmaksızın hatta onun üzerine fazla düşünmeden, yorum yapmadan ama bunu kabul ederek yaşantıma devam ediyorum. Sonra bir de bakıyorum ki o hastalığımdan eser kalmamış. Bu benim mucizem olmuş adeta…
Ancak bazen şunu da görüyorum ki; bazı insanlar bazı duyguları, bazı hastalıkları üzerlerine tam olarak giydiriyorlar, onunla bütünleşiyorlar. “Migrenim tuttu, tansiyonum yükseldi, gastritim azdı, panik atağım var.” vb. Benim migrenim, benim tansiyonum, ben ve gastritim şeklinde. Koluna hastalığını dövme yaptıranı gördüm o gün hastanede inanamadım.
Örneğin, yorgunluğun; bir ruh hali, bu ruh haline sebep olan bıkkınlığın da duygu olduğunu biliyor musunuz? Ya da sıkça hissedilen öfke uygusunun mizacımızı asabileştirdiğini.
Oysa duygularımızın fizyolojik sonuçları var işte; yüksek tansiyon, şeker, kalp hastalığı, kanser vb.
Mesela boyun ya da bel fıtığı rahatsızlığı, büyük ölçüde hayatta fazlasıyla sorumluluk almak ve kontrol etme isteğimizin yüksek oluşundan kaynaklanıyormuş. Ya da öfkeyle baş edemiyorsak sürekli mide ve bağırsak gazı çekip, şişkin bir karınla dolaşabiliyorsunuz. Sıkça sesiniz kısılıyorsa istediğiniz halde kurmadığınız cümleleriniz var demekmiş.
( Bu arada bunları ben değil Harvard Medical School kitabı söylüyor. )
Duygu hızla gelip geçerken, ruh halimiz daha uzun süre kalıcı oluyor.
Duygularımızın altında yatan bir düşünce sistematiğimiz var. Ne kadar hastalıklı düşünürsek o derece hasta oluyoruz hem fizyolojik hem de psikolojik olarak…
Düşünce sistematiğimiz beynimizin programları gibi bir şey aslında. Ve büyük ölçüde alışkanlıklarımızla ilgili.
Eğer duygularınızı kontrol etmekte zorlanıyorsanız, bazı duygularınız size zarar veriyorsa;
*** Güvendiğiniz ve sizi, paylaşmaktan rahatsızlık duyduğunuz ya da belki uygun bir şekilde ortaya koymadığınız duygularınızı gösterdiğiniz zamanlarda gören birini bulun. Ondan, bu durumlarda odadaki koşulları incelemesini isteyin. Örneğin odada sizden daha güçlü biri mi bulunuyor? Konuşulan konu tartışmaya açık mı? Siz konuyu üzerinize mi alınıyorsunuz?
Daha sonra, tetikleyici noktaların neler olduğunu belirleyin. Erken uyarı işaretleri neler? Hangi noktada gözleriniz dolmaya ya da yüzünüz kızarmaya başlıyor? Bu tepkilere neden olan belli sözcükler mi, yoksa karşınızdaki kişinin ses tonu mu? Son olarak görüşlerine güvendiğiniz o kişinin davranışlarınızla ilgili gözlemlerini sizinle paylaşmasını isteyin. Bu geribildirim size, koşulları ve tetikleyici unsurları önceden görme konusunda yardımcı olacak ve duygularınız kontrolden çıkmadan olayı yakalamanız için zaman kazandıracaktır. Tetikleyici unsurlara vereceğiniz tepkileri prova edin. Duygularınızı kontrol altına almak için konuşmanın içeriğinden uzaklaşmayı ya da sorular sorarak daha fazla ilgi göstermeyi öğrenin.
*** Paylaştığımız duygular genellikle kendimize anlattığımız öykülerin sonucunda ortaya çıkıyor. Öykülerinize hakim olursanız, duygularınızı kontrol etme konusunda kendinize daha büyük bir şans tanırsınız.
Kendimi harap etmeye başlamadan önce kendime bir öykü anlatabilirim. Örneğin karşımdaki kişiyi dinlerken zihnimde şu soru tekrarlanıyor olabilir:
“İşte yine aynı şey, insanlar neden bu kadar bencil oluyorlar?” Bu düşünce kendini göstermeden önce genellikle fiziksel bir işaret alırım. Örneğin soluğum daralır. Eğer soluğumun daraldığını fark edebilirsem, şu soruyu sorarak zihnimdeki düşünceyi yakalayabilirim: “Aklı başında, mantıklı, dürüst bir insan neden bunu yapsın?”
Bu sürecin farkında olmak, duygularımı kontrol etme konusunda bana yardımcı olur.
Peki ama göz yaşları ya da vücutta oluşan lekeler, herhangi bir ön belirti olmaksızın ilk işaret olarak ortaya çıkıyorlarsa ne olacak? Bu durumda işin püf noktası, olaydan önce kendinize anlattığınız bir öyküyü ya da aklınıza gelen bir düşünceyi dinlemek ve izlemektir. Bunu bir arkadaşınızla konuşmayı deneyin. Sonra da bir senaryo yazmaya çalışın.
*** Şu egzersizi yapmayı deneyin: Bir sayfa kağıdı ikiye bölün. Sağ taraftaki sütuna, söylenenleri yazın. Sol tarafa ise bunlar söylendiği anda sizin ne düşündüğünüzü ve ne hissettiğinizi, hatta konuşmaya gelmeden önce ne düşündüğünüzü ve ne hissettiğinizi yazın. Bu egzersizi yaparak konuşma gerçekten başladığında farklı tepkiler seçmenize yardımcı olacak erken uyarı işaretlerini tanıyabilirsiniz. Ama bu her zaman olmayabilir.
Onun için…
*** Durumu kabul edin. Bundan iki yıl önce, belli birtakım konuşmalar sırasında sinirlenmekle ya da gereğinden fazla ciddi olmakla suçlanmıştım. Bunu öğrenmek beni şaşırtmıştı ama kısa bir süre içinde nedenini anlamıştım. Bir konuşma sırasında ciddi bir şekilde düşünüyorsam kaşlarım çatılır. Ne yapabilirim ki? Bir konuşmanın ciddi bir şekilde düşünmemi gerektirdiğini bildiğim zamanlarda durumu kabul ediyorum ve karşımdakine “Derin bir şekilde düşünürken kaşlarımın çatıldığını söylüyorlar. Bunu düzeltmek için çabalıyorum ama eğer kaşlarımın çatıldığını görürseniz sinirlendiğimi sanmayın; sadece düşündüğüm için “diyorum. Sonra da gülümsüyorum. Bunu kabul etmek genellikle daha çok gülümsememe ya da karşımdakinin bana “Al, şu anda kesin düşünüyorsun” demesine neden oluyor.
Bu arada aslında duyguların da bir matematiği olduğunu kabul etmek lazım;
Mesela;
Öfke + İğrenme = Nefret gibi ya da
Kaybetme korkusu + Öfke = Kıskançlık
Korku > Güven = Boyun eğme
Güven > Korku ise = Teslimiyet şeklinde
Duygular, çeşitli süreçlerde işler.
Hayal kırıklığı – Adaletsizlik – ( Haksızlık hissi ) – Kızgınlık – ÖFKE
İşe yarayan ve yaramayan duygular vardır. Hoşgörü, merhamet veya nefret, kin, kıskançlık gibi.
Kendisi için “Ben çok duygusalım” diyenlere sorum şu olacak: “Hangi duygunun duygusalısın?”
Ez cümle hepimiz insanız (!) elbette ki duygularımız var. Ve ne olursa olsun çoğunlukla da bu şekilde hareket ediyoruz. Önemli olan duygularımızı kontrol ederek bunu kendimize yararlı olacak şekilde kullanmak. Duygularımızın bizi esir etmesine, zayıf düşürmesine engel olmak. Duygularımızın bizi hasta etmesine değil iyileştirmesine vesile olmalıyız.
Kötülüğe karşı aktif ama şiddetsiz direniş felsefesinin öncüsü Mahatma Gandi;
“Düşüncelerinize dikkat edin; duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin; davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin; alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin; değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin; karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin; kaderinize dönüşür.”
Diyerek aslında hayatımızı ne kadar da güzel özetlemiştir.