Akıl En Büyük Gelişim Aracımızdır

12.01.2019 | Cem Özüak
gembaakademi.com

 

Akıl zihnin üzerindedir ve bilinen doğada hiçbir hayvan insan aklının sınırlarına erişememiştir. Hiç şüphe yok ki aklımız doğada hayatta kalabilmemiz için en büyük yardımcımız oldu. Bildiklerimiz ve bilmediklerimizin sınırlarını aklımızla anlayabiliyoruz. Kant, ‘Saf Aklın Eleştirisi’ isimli eserinde zihnin sadece dışarıdan gelen bilgileri almadığını aynı zamanda onları sentezleyebilme ve işleyebilme yeteneği de olduğunu söyler. Kant’a göre insan zihni sadece bildiklerini bilmekle kalmaz aynı zamanda sonsuz bilgi evreninde bildiklerinin sınırlarının ne olduğunu da bilir. “Zihni asıl yoran şey kişinin bilmediği şeylerin de varolduğunu bilmesidir.” der İmanuel Kant.

Zihin aklın en önemli enstrümanıdır. Ama aklı sadece zihinle açıklayamayız. Çünkü zihnin kendisinin de idrak edemediği şeylerin varolduğunu bilmesi zihinsel süreci devreden çıkartmaktadır. Mesela evrenin sonunu bilemediğimiz için zihin buna evren sonsuzdur şeklinde bir açıklama yapıyor. Aslında zihnin bildiği şey evrenin ulaşabildiğimiz noktanın daha ötesinde bir genişlikte olduğu. Yani zihin bunun ötesini bilemediğimizi biliyor. Ama bilememe durumu zihni karıştıracağı için zihin buna kendince mantıklı bir açıklama getirme gereği duyuyor ve evren sonsuzdur şeklinde bir açıklama yapıyor. Basit anlaşılabilmesi açısından zihinsel aktiviteye zekâ diyelim. Akıl ise zekânın ötesindeki bilinmeyenlerin varlığının ya da yokluğunun olma ihtimalini kabul eder ve tüm ihtimallere açıktır. İşte bu tüm ihtimallere açık olma durumu aynı zamanda bütün ihtimalleri önümüze sermektedir. 15. Yüzyılda Galilei dünya dönüyor dediğinde kilise zihninin ve tabiki çıkarlarının esiri olduğu için konfor alanından çıkamamıştı ve bu gerçeği kabul etmemişti. Galilei ise bunu bulurken zihninin ötesindeki akıldan faydalanmıştı.

Zihninin ötesine gidebilen bir insan saf aklın yaratıcılığının okyanusunda yüzmeye başlamış demektir. Zihninin esiri olan kişi ise gerçek akla ulaşamadan ömrünü kabullenmelerle geçirmeye mahkûmdur. O yüzden en büyük gelişim aracımız zihin değil akıldır. Zihin aklın elemanlarından biridir sadece. Burada akıldan kastettiğim şey duyuların da ötesine gidebilen bir üst akıldır. Ya da üst akılla bağlantıda olma hali de diyebiliriz.

Bunu klasik bilimle açıklayabilmek mümkün değil. Çünkü bilim beş duyumuza hitap eder. Ve beş duyumuz birbiriyle senkronize olmuş vaziyette çalışır. Mesela kulaklarımız belli bir ses aralığını duyabilirken gözlerimiz de belli titreşim aralıklarını görebilmektedir. Kulağın duyduğuyla gözün gördüğü arasında bir senkronizasyon vardır. Mesela bir sokak köpeğini görebildiğimiz gibi onun havlamasını da duyabilmekteyiz. Eğer duyular arasında bir senkronizasyon olmasaydı köpeği görecek ama sesini duyamayacaktık. Dolayısıyla içinde yaşadığımız duyusal evrenimiz bir uyum içindedir. Klasik bilim de bu uyumu açıklamaya çaba gösterir. Böylece tutarlı bir hayat yaşarız. Tutarsızlığı ne zihin ne de bilim kabul etmez. Bu senkronizasyonun ötesine çıkabilmek için aklımıza ihtiyacımız var. Bu akıl evrensel bilincin aklıdır.

Evrensel bilinç kişiyi bu sınırlamaların ötesine taşır. Aslında zihinsizlik boyutunda da bir tutarsızlık yoktur. Sadece şu anda zihinlerimizle formülize edilememektedir. Yer çekimi alanı 17. Yüzyılda bulunmadan önce insanlık böyle bir bilgiden haberdar değildi. Elektromanyetik alan ise çok daha sonraları 19. Yüzyılda keşfedildi. Bilim insanları şu anda karanlık alanı araştırıyorlar. Gün gelecek zihinsizlik alanı da bulunacaktır. Bu alan zamandan ve mekândan bağımsız olan holografik alandır.